“GÖNLÜ TAŞ OLANIN ŞEHRİ TAŞ, GÖNLÜ AŞK İLE DOLU OLANIN ŞEHRİ GÜLİSTAN OLUR.”
Kahramanmaraş depremiyle birlikte şehirlerimiz yerle bir
oldu. Oralarda aslında şehir filan yoktu! Yığınla betonlar, onlarda çürüktü…
600 yüz yıl dünyanın en şiirsel şehirlerini inşa ettik
Osmanlı coğrafyasında. Fakat yüzyıldır çok barbarca katlediyoruz kendi narin,
ince o şiirsel şehirlerimizi. Maalesef bu topraklarda Osmanlı ruhu öldü…
Yalnızca Balkanlar’da yaşıyor -o ruhtan habersiz insanlarla… Ah Osmanlı…
“İnsan şehri inşa ederken, aslında taşın toprağın arasında
kendisini inşa eder. Gönülde her ne var ise, şehir olarak görünür. Gönlü taş
olanın şehri taş, gönlü aşk ile dolu olanın şehri gülistan olur”. Ne güzel
söylemiş Hacı Bayram Veli Hazretleri.
Şehirsiz medeniyet olmaz. Ancak şehri düşleyen, o şehre
ruhunu veren yüce gönüllü insanlarıdır; ufukları, sonsuzluğun burçlarında
gezinen yürekli insanlar; şair ruhlu, irfan yüklü, ilim deryası edeb ve sanat
erbabı şahsiyetler..
Mahvetmeyin “o” insan kokan şehirlerimizi. İnsanlarımızı,
yarınlarınızı daha fazla kazanma hırsınıza kurban etmeyin… Bırakın bizim olan
şehirlerimiz bize ait kalsın. Öldürmeyin mahallemizdeki komşuluk ilişkilerimizi
gökdelenlerinizle, yokluğunda kapısını çaldığımız bakkal amcamızı ucube
AVM’lerinizle. Biz şehirlerimizin New York, Paris, Dubai, ya da Magnesia…
olmasını istemiyoruz. Biz taklit etmek /edilmek istemiyoruz. Kıymayın
şehirlerimizle birlikte çocuklarımıza, torunlarımıza...
Müslüman Şehir…
Müslüman şehir / Medine tasavvuru… dişe dokunur birkaç cümle
aktarmanın yararlı olacağını düşüncesi ile;
“Norveçli Monica Salmouk İslam hakkında çok araştırma
yapmış, kitap okumuş; ama Müslüman olmaya Oslo’da gittiği İslam Kültür
Merkezi’nden etkilenerek karar vermiş...”
Monica’nın hikâyesine benzeyen binlerce olay yaşanıyor
dünyamızda. Yaşanan fiziki ortam, yapılar, ibadethaneler, binalar, şehirler
değişiminize daha büyük bir etkide bulunurlar. Ve sizi ona uygun yaşamaya
zorlar…
Son 20 yıl Türkiye “belediyelerin fiziki hizmetleri
konusunda çağ atladı. Atladı da… “Maddi olarak her şeyi sunduğumuz ve sunmaya
devam ettiğimiz insanlarımızın gönlüne, kültürüne, manevi dünyasına; bunların
geleceğine yatırım yapın” artık dediğini duyuyor gibiyim Anadolu insanının.
Cadde ve sokakları buram, buram huzur veren şehirler...
Kapı önlerinde kardeşliğin ve muhabbetin sofralarının
kurulduğu şehirler...
Yolda yürürken düşen birisini elinden yapışıp onu ayağa
kaldıracak onlarca elin uzandığı “o” şehirler…
Leyleklerin evlerin çatılarında, sokaklarda, yuva yaptığı
huzurlu şehirler...
Ezanları ile dinleyenleri ötelere taşıyan şehirler…
Bahçelerinin buram buram gül kokan camilerinin olduğu
şehirler…
Ruhunu da inşa etmemiz gereken Manisa’lar…
Yol, su, kanal, kaldırım, park bahçe, sağlam binalar bunlar
elbet olacak. Yetkili ve etkililerin gündeminde olmayan şehre ruh veren
hizmetler ne zaman?..
Deprem bölgesindeki şehirlerimizi hem depreme dayanıklı hem
de güçlü kültürel kimlikleri olan şehirler olarak inşa etmek için kolların
sıvandığını görüyoruz. Başta Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum; deprem boyunca en yoğun çalışan, yıkılan
şehirlerimizi bizim medeniyet mefkûremiz ekseninde yeniden inşa etmek için
çırpınan bakanlarımızdan biri. Değerli bakanımı gönülden kutluyorum…
Sayın bakanım:
Yıkılan şehirlerimizi
ve yeni kurulacak yerleşim yerlerimizi, sözünü ettiğiniz gibi “bizim medeniyet
mefkûremiz ekseninde” inşa etmekten zerre taviz vermeyin lütfen.
“Müslüman halka Müslüman şehirler inşa edelim. Monicaları
Müslüman yapacak şehirler, Meryemleri Mariya yapacak şehirler değil!..”
Şehirlerimizin kayıp ruhunun yakalama temennisiyle..