26 Şubat 2019 Salı

"Reis Ne Derse O"

Ömer Seyfettin'in diyet borcu hikayesini çoğumuz okumuşuzdur…
Kılıç ustası Koca Ali hırsızlık iftirasına uğrar, diyetini ödeyen kasap Mehmet sayesinde elini kaybetmekten kurtulmanın karşılığı olarak ona hizmet etmeye başlar.
Ancak, gördüğü kötü muamele sebebiyle dayanamayıp, elini bileğinden keser ve “al diyetini” diyerek kasabın yüzüne fırlatır... Ömer Seyfettin'in Diyet hikayesi böyle.
Bu hikaye, diyet borcunun yeri geldiğinde ne kadar kötü olabileceğini çok açık bir şekilde anlatır bizlere...

Konuyu anlamlı bir hikaye ile açarsak: Reis, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığını kazandığı günlerde, eski başkan Bedrettin Dalan, Reis’e tebrik ziyaretine gelir. Ziyaret sırasında Dalan, “Medyaya benim kadar destek olan ve istediklerini veren bir başka belediye başkanı daha olmamıştır. Ama ne verirsem vereyim, doyuramadım, hep daha fazlasını istediler. Size medya konusunda çok dikkatli olmanızı tavsiye ederim”  gibisinden tavsiyede bulunur. Buna Reis’in cevabı açık ve net olur: "Biz buraya medya desteği ile değil, halkımızın teveccühü ile ve medyaya rağmen geldik. Dolayısıyla, kimseye diyet borcumuz yoktur, içiniz rahat olabilir" der o günün İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanı, bugünün Cumhur Başkanı; Recep Tayyip Erdoğan.
Cumhur İttifakı ülkenin umudu olurken, “Reis gitsin de ne olursa olsun” anlayışıyla hareket eden şer ittifakının “diyet borçluları”, çamurcular iş başında…

Meselemiz sadece Reis melesi değil…
İttifak ruhunu millet anladı. Nifakçılar anlayamadı. Şimdi var güçleri ile eskileri gündeme getiriyorlar. Bir söz vardır, tüccar iflas edince eski defterleri açarmış…
Neymiş, filan tarihte Devlet Bahçeli Tayyip Erdoğan’a şöyle demiş, öteki gün Erdoğan Bahçeli’ye böyle demiş…
Ne demiş Hz. Mevlana , “Dün dünde kaldı cancağızım, şimdi yeni şeyler söylemek lazım…”

Türkiye uçurumun eşiğinden dönüyor. Hala kavrayamamış olanlar var…
Olayı salt bir Belediye seçim gibi gösterme çabası içinde olanlar, uyanın artık…
Geçmişe takılıp kalanlar Türkiye’nin yarınlarını umursamayanlardır…
Aday isimlerine, aday sıralamasına takılmak, artık önemini ve anlamını yitirmiştir.
Şimdi Cumhur ittifakı’nın zaferi için samimi bir şekilde çalışmak ve neticeye ulaşma zamanıdır.
Türkiye her türlü terör belası ile mücadelede zafere ulaşacak şekilde güçlü kalmasın mı?
Şimdi birlik beraberlik zamanı,  Reis’in arkasında tek yumruk olma zamanı.
Bugüne kadar olduğu gibi 31 Mart'ta da istikbalimize sahip çıkacağız.
31 Mart'ta ülkenin, Manisa’nın geleceğine sahip çıkacağız.
31 Mart’ta Manisa’daki bu var olan beyaz sayfalara, yeni beyaz sayfalar ekleyeceğiz.
31 Mart'ta, bu şehrin anahtarını “diyet borcu olanlara değil” Reis ne dediyse “O”!
Manisalı Kardeşim: Mesele Reis meselesi değil, anla artık…

Bu İşin Şakası yok...
Yeminli Reis düşmanlığı üzerinden çok zalimce ve acımasız bir şekilde her yerden saldıranlar...
Varsın ülke yansın, bölünürse bölünsün, "Ülke diz çöksün, Reis devrilsin" ihanetine düşenlere nasıl pirim veririz. Asla…
 Bu nasıl bir kin, bu nasıl bir ihtiras, bu nasıl bir öfke ve kötü ruh hali anlamak mümkün değildir.

“Reis Ne Derse O”!

Böyle riskli ve kritik zamanlarda yel değirmeni gibi rüzgara göre yön değiştiren devrin adamlarına değil, Cumhur İttifakının dava adamlarına destek olacağız, ellerinden tutacağız, bu vatanseverlerin sesi olacağı
Her şeye rağmen, 31 Mart’ta var gücümüzle Reis’in arkasında durmak boynumuzun borcudur.
Allah aşkına çevremizdeki coğrafyaya bir bakın! Mesele ne siyaset ne de seçim, bu bir vatan savunmasıdır vatan...



Reis Ne Derse “O”!

Yazımı Bolu’lu işçi Hatice Güngör’ün Reis’e yazdığı duasıyla bitirmek istiyorum. Hatice Güngör’ün duası şöyle: “Allah’ım Cumhurbaşkanı’mızın hizmetlerini tamamına erdirmeyi nasip et. Çünkü ülkemizin, insanlığın ve İslam aleminin ona ihtiyacı var. Şayet buna ömrü vefa etmeyecekse ve benim ömrüm var ise Rabb’im lütfen benim ömrümü ona ver. Ömrüm size annenizin ak sütü gibi helal olsun Cumhurbaşkanım. Benim 2 tane yavrum var. Bu yavrularıma herkes annelik yapabilir fakat benim güzel yurduma, insanlığa ve İslam’a herkes güzel hizmet edemez” diye yazmıştı.
Bize düşen;  Reis’in arkasında durup, çok çalışarak “Amin” demek!

Sağlığın daim ömrün bereketli olsun  Reis!

Selam ve muhabbetlerimle…

“Ya Olduğun Gibi Görün Ya Göründüğün Gibi Ol”


Hikaye ya: Mevlana bir gün talebeleri ile gezmektedir. O esnada birbirleriyle oynaşan köpek yavrularını gösteren bir talebesi, "İnsanlar kardeşliği bunlardan öğrenmeli” der.
Mevlana, bu ham düşünceye şöyle bir cevap verir: “Aralarına bir kemik at kardeşliği o zaman görürsün” der.
İnsanlar değişiyor, zaman akıp gidiyor, devirler ve insanlar birlikte  değişiyor…

Maalesef çağımız, ikiyüzlülükler çağı... Sirk aynaları her şeyi olduğundan farklı gösterir. Bu durum bilinmez değil; bilinir, bilinir de... Ne var ki, yine de çokları bu eski numarayı yer, yutar…

Hak, hukuk, dava, adalet der, başka bir şey demez. Adam haza tornadan çıkmış bir yalan makinesi, bir despottur; dem vurmadığı, sergilemediği güzel haslet kalmaz…
Doğaya bir ibret gözüyle bakmaz:  Güneşten, akarsudan, ovadan, bir böcekten, tefekkür / zikir eden, bazen bir kuştan da mı ufacık bir hisse almaz?

“İnsanlar, güneşten şefkati, merhameti; nehirden cömertliği; topraktan tevazuu; geceden sırdaşlığı; bir mermer taşından faniliği öğrenirlermiş”.
Toprak, ibret almamız gereken ne güzel bir nimet… Ona çapa vurursun, sürersin, dilediğini ekersin ve o sana cömertliğin en güzeliyle karşılık verir. Üstelik tevazuunun en mükemmel örneğiyle serilir ayaklarımızın altına, “çiğne, üstümde zıpla” dercesine.

Olduğu gibi görünmeyen insan, illa bir yerde açık verir. “Zira en büyük sırlar bile ancak bir insan ömrü kadar da saklanamayabilirler”.
Göründüğü gibi olmamak da aslında olduğu gibi görünmemenin bir başka tezahürü değil mi?
Olduğu gibi görünmeyen ve göründüğü gibi olmayan kimseye genelde ikiyüzlü deriz.
İkiyüzlülük, ihanetin bir çeşididir. “Hain ve zalim, ettiklerinin karşılığını dünyada görmeden ölmezmiş”...

İnsanları tanımada ve sevmede her zaman bir ölçü olmuştur Hz. Mevlana:
“Güneş gibi ol şefkatte, merhamette.
Gece gibi ol ayıpları örtmekte.
Akarsu gibi ol keremde, cömertlikte.
Ölü gibi ol öfkede, asabiyette.
Toprak gibi ol tevazuda, mahviyette.
Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol” der.

Demem o dur ki...
İnsana, insanlığa dair eksiklerimiz, kusurlarımız vardır elbet. Kusursuz olduğumuzu iddia etmiyoruz zaten…
Gelin, efendiler…en iyisi şöyle yapalım.
Öncelikle temsil makamında olan siz; Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol” biz de sizden insanlık dersi alalım olmaz mı?
Ne dersiniz..?
Selam ve dua ile…