“Mahkeme
Kadıya Mülk Değil”
İslam
fıkhına göre namazın 12 farzı vardır. Altısı dışında, altısı içinde.
Dışındakilere “şart”, içindekilere “rükün” denilir. Şartlardan ilk ikisi şudur:
1. Hadesten taharet. 2. Necasetten taharet.
Hades
“görünmeyen kirliliklerin tümünü” kapsar. Bunlara manevi pislikler de
denebilir. Bu kirlilik görünmese de insanın zihnini ve kalbini kirletir ve
namaza manidir.
Necaset ise bellidir:
Pislik. Bu ise görünen pislikleri ifade eder. Namazın şartlarından biri de
görünen pisliklerden bedeni, elbiseyi, ibadet edilecek yeri temiz tutmaktır.
Taharet ise bilindiği üzere “Temizlik” demektir.
Bu
memleketin acilen iki anlamda da baştan sona kadar “Taharet”e ihtiyacı vardır.
Baksanıza memleketin
haline! Durum tam da; “Abdestsiz sofuya namaz dayanmaz” kabilinden değil mi?
Tıpkı abdest
almaya bile üşenen bir kişinin namaz kılması gibi, böyle bir kişinin namazından
hayır beklenir mi?. Zira onun namazı alelacele yatıp kalkmaktan ibarettir. “Abdestsiz
sofuya namaz dayanmaz” durumları…
Tüm memleketin
ibadeti, “memleketlerin ibadeti de mi olur” demeyin. Sosyal bir problemi tam
çözdü çözecek derken bir de bakıyorsunuz “abdestsiz” olan biri ortaya çıkıyor. “Abdestsiz sofuya
namaz dayanmadığı gibi, abdestsiz memleket sorun da çözemiyor...
Kökten bir “Taharet” gerek…
Bu
memleketin kökten bir “Taharet”e ihtiyacı vardır. Hem “Hadesten”, hem “Necasetten”;
hem görünmeyen kirlerden, hem de görünen kirlerden temizlik…
Kirletme
işlemi taa İttihat ve Terakki günlerinden önce başladı. Hüseyin Avni Paşa,
yanındaki çakallarla pehlivan padişah Sultan Abdülaziz''in iki bileğini de
kestiğinde, adını “intihar” koymuşlardı. İntihar eden bir adam damarı kesilmiş
eliyle öbür elini de kesebilirmiş… O ünlü zat Mithat Paşa''mız da bu cinayet
şebekesinin parçasıydı. Hukuk adamıydı hesapta, cinayeti yargılayacaktı.
Cinayeti işleyenler, cinayeti nasıl yargılasınlar ki?..
31 Mart''ın
çete işi bir darbe olduğu yeni anlaşılmasından, milletten aldığı gücü, milleti
daha fazla güçlendirmek için kullanmamasının bedelini canıyla ödeyen
Menderes’e… Bunun 80’i var, 28 Şubatı ve 15 Temmuz haini var…
Hava bozuldu,
su bozuldu, toprak bozuldu. İnsan bozuldu, bunlar bozulunca. “Taharet” unutuldu,
“Gusül”ü de. Temizlik Tanrısı “Hygieia / Higien / Hijyen” onların yerini aldı!..
“Necis” olan
birçok şey “Nefis” diye bize yutturuldu. Neyse şeytan önce onların “Maya”sına
kendinden bir maya katmış herhalde. Sütümüz de, kanımız da bozuldu sonunda!
Türk milleti
ve İslam alemi için çok kıymetli olan ve 481 yıl cami olarak hizmet veren
Ayasofya'nın
86 yıl sonra tekrar Fatih Sultan Mehmed'in vasiyetine uygun hale
getirilmesine, ülkemizde başta olmak üzere Filistin'de, Ortadoğu'da,
Kafkaslarda ve Balkanlar'da coşkuyla karşılanırken, çıkıyor koca kravatlı densizin
biri; “Mesele siyasal İslam’ın Atatürk’le kapanmayan hesabı, cumhuriyetten
rövanş alma arzusudur ...” sözleri.
Başka bir taharetsin
ise, “Sultanahmet Camii de ibadete kapatılmalı” demesi… Bu neyin beyni? Bu
nasıl bir kafa?..
Vatana,
millete, bayrağa, ezana, adanmışların, aldanmışlara galip geldiği 15 Temmuz
gecesi Türkiye’yi karanlığa gömmek istediler, ama başaramadılar. Allah kurdukları
tuzakları başlarına geçirdi bu “Taharet”sizlerin…
Bu kafalarla
boğuşulurken, “tam siyaset artık kendi mecrasına girdi”, bir de bakıyorsun “Taharetsiz”in
biri lağımları patlatmakla meşgul. Memleketin abdesti bozulmuş. Hurra o tarafı
temizle…
Enflasyon
yüzde yüzlerden yüzde onların altına düşer. İhracat rekor üstüne rekor kırar.
Faizler yüzde seksenlerden yüzde birli rakamları görür, millet biraz nefes
alır. Hayda! Birileri ortalığı öyle bir kirletir ki, Isparta’nın gül esansıyla
temizleyene aşk olsun. Bir de bakarsınız, aaa bizim adam… Daha neler, neler…
Birkaç yıl
öncesine kadar Himalayalar’dan Çin Denizi’ne bütün bir İslam coğrafyasına model
olarak sunulan Malezya“Ilımlı İslam modeli” bugün iflas etti. Niye? Aşağıda
işaret edeceğim toplumsal belalar yüzünden: Yolsuzluk, rüşvet, adam
kayırmacılık, baskı, sansür ve muhafazakârlaşmada zirveyi zorlayan görüntüsü ile;
masa, nisa ve kasa imtihanlarında tasdikname alması.
Bu gidişle “Türkiye bir Malezya olur mu” diye düşünenler
azınlıkta değildir. Dışarıdan Prof. Dr. Ahmet Akgündüz, içerden ise Abdurrahman
Dilipak’ın sesleri kısıldı: “Böyle giderse, gelecek günler geçen günleri
aratabilir. Halkın verdiği kredi çabuk tüketildi. Belediyelerde ve Meclisteki
durum ortada…”diyor Dilipak.
Temizlenmenin yolu
Temizliğin tek yolu: Önce “Taharetler...” “Sıralama böyle. Daha sonra adalet
şablonuyla milleti kucaklamak, o gücü aktif hale getirip, bir ve beraber olmayı
sağlayıp; aklanıp, paklanarak yola devam etmek... Başka yol yok. Yoksa “Mahkeme
kadıya mülk değil”. O makamlar birer emanettir. Emanete sadakat, millete
sadakattir. Aksi ihanet olur, hezimet olur...
Evet, temizlenmenin
tek yolu: Önce “Hadesten
taharet” ve “Necasetten taharet”, sonra üç’ten on ikiye, daha sonra yakın akraba ve beşi sıra…
Selam ve
dua…