İnsandan
insana fark vardır. Müslümandan Müslümana da fark vardır. Bazı davranışlar olur
ki “bu olmadı, yakışmadı” deriz. Ya da, bazı davranışlar sergilenir ki,
imreniriz; “muhteşem, emsalsiz, ne güzel” deriz; dudak ısırırız, güzelliğine
hayran oluruz. Farklı kılar, o davranış o insanı başkalarından çok farklı
gösterir. Adeta hayranlık bile uyandırır. İşte, zarafet böyle bir şey...
Normali aşan bir davranış güzelliği…
Tortularından arınmış / süzülmüş bir
kişilik... Bir tür asalet hali de denebilir. Sizler ise zarafet ya da insanlık
kalitesi de diyebilirsiniz:
El
ve dil… İnsanın en dışa dönük uzuvlarıdır. Jestler ve mimikler oralardan
yansır, dışarı vurur. Yani “İnsanlık kalitemizin göstergesidir ellerimiz ve
dilimiz.
İnsanın
içindeki dünyası, dışa eliyle ve de diliyle yansır.
Mesela:
“Tebessüm(güler yüz) sadakadır.” Buyuruyor (sav). Böylece bize “Müslümanın
yüzünü” tarif ediliyor. Bu ne demek? “Müslüman; yüzünü tebessümle donat”
demektir. Tebessüm mü güzel bir insan yüzü için, yoksa asık surat mı? Tabii ki
tebessüm... Tebessümün “sadaka” olarak buyrulması, onun bir başkasına güzellik,
iyilik taşıyor olmaz mi?
İnsanın
yüzünün tebessümle donanması için; teslimiyet gerekir, Rıza gerekir. Onun için
insanın “Kader’le probleminin kalmaması”, kendisi ile barışık olması, arılık,
“fıtri”lik… gerekir.
“İslam
ahlakı” o kadar hassas ki; insan göz/kaş işaretlerini bile ölçülü kullanma gibi
bir zorunluluk ister. Göz kaş işaretleriyle kınamak, asla kabul görmüyor.
“…insanları arkadan çekiştiren, kaş göz işaretiyle alay eden her kişinin vay
hâline…” (Hümeze Suresi). Şu hassasiyete, zarafete bakar mısın?
Sesi
kullanırken bile zarafet ister İslam…
“Konuşurken
sesine hakim ol, bağırarak konuşma! Unutma ki seslerin en çirkini, avazı
çıktığınca bağıran eşeklerin sesidir.” (Lokman, 19)
Müslüman
bu terbiyeyi bizzat Hz. Peygamberin huzurunda, “…sesini O’nun sesinden yüksek
çıkarmama” uyarısıyla terbiye edilerek öğreniyor.
Üç
kişi bir arada iken iki kişinin kendi aralarında fısıldaşmaları…
Gözde,
bakışta zarafet arıyor İslam. Bir başkasının görülmesini istemediği mahrem
alanına bakmamak terbiyesi veriliyor Müslümana. Mahremiyet hassasiyeti başlı
başına bir Müslüman toplumun zarafet itinası haline geliyor.
Ayıp
– kusur arama yasaklanıyor. Aksine ayıp örtücülük bir karakter halinde telkin
ediliyor.
Yürüyüşte bile zarafet... “Yeryüzünde böbürlenerek yürüme, çünkü sen
ne yeri delebilir ve ne de boyca dağlara ulaşabilirsin.” (İsra, 17)
Dinimiz
İslam insanı, her anlamda ve her alanda zarafetle donatan bir değerler
manzumesi...
İnsan
ilişkilerini zehirleyen en kötü huylardan birisi olan kibir olmamalı İslam’ın
Müslüman insanında. Aşağılama olmamalı!
Güzel
kokmak, bunun için koku sürünmek… Ter kokusu, sarımsak, soğan kokusu gibi
şeylerden kaçınmak ve bu halde kesinlikle “mescide girmemeli... “
Vücut
temizliğine itina etmek… Temiz ve güzel giyinmek…
“Zarafet,
ya da insanlık kalitesi”; Müslümanda her yönüyle kendini gösterir,
göstermelidir!
“Hani…
nerede…”? demeyin! Önce kendimizden…
Hani
ya: “Müslüman; örnek insan… “
Selam
ve dua ile…